Önceki_______İçindekiler


II - Cehennem ve Cehennemliklerin Ebediliği

Cehennem ve ona girecekler ebedi olup, ondan çıkmayacaktır ve azabları da kesilmeyecektir. İşte bunun delilleri:

1-) Cehennemin ve ona gireceklerin ebediliği hakkında ashab ve izleyicileri ittifak etmiştir. Buna aykırı olan sözler, sonradan ortaya çıkmalarından dolayı bidat olup, kabul edilebilir değildir.

2-) Kur'an-ı Şerif tarafından, cehennem ve ona girecekler hakkında verilen haberlerden kesin olarak anlaşılıyor ki bunlar har zaman duracak ve asla son bulmayacaktır. Ayetlerse şunlardır:

"Onlar ateşten çıkmalarını dilerler. Halbuki onlar bundan çıkıcılar değildir. Onlar için kendilerini tutup durduracak (salıvermeyecek) bir azab vardır." (5:37)

"Şüphe yok ki mücrimler cehennem azabında ebedi kalıcıdırlar. Onlardan (azab) hafifletilmeyecek. Onlar bunun içinde ümitsiz susacaklardır." (43:74-75)

"İşte tadın (cezanızı)! Artık size azab(ınız)ı artırmaktan başka bir şey yapmayacağız." (78:30)

"Şu muhakkak ki Allah kafirleri rahmetinden kovmuş, onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır. Kendileri orada ebedi kalıcı olarak. Onlar ne bir yar, ne de bir yardımcı bulmayacaktır." (33:64-65)

"...Zira kim Allah'a eş katarsa hiç şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar. Onun varacağı yer ateştir. Zalimlerden hiçbir yardımcıları da yoktur." (5:72)

"Bizim ayetlerimizi yalan sayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler (yok mu?) Onlar için gök kapıları açılmayacak, onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar, cennete girmeyeceklerdir. Biz zalimleri böyle cezalandırırız." (7:40)

"O küfredenler(e gelince): Cehennem ateşi de onlarındır. Öldürülmezler ki ölsünler. (Cehennemin) azabından (velev) bir kısmı onlardan kaldırılıp hafifletilmez de. İşte biz küfürde ileri giden herkesi böyle cezalandırırız." (35:36)

"Gerçek onun azabı daimi bir helaktır." (25:65)

Ve diğer ayetler

3-) Zerre kadar imanları olanların cehennem'den kurtulacaklarını, kafirlerin ise bu faziletten mahrum olacaklarını meşhur hadisler haber verir. Müminlerden başkası da azabtan kurtulacaksa o zaman müminlere has kılınmış olan şefaatin bir değeri kalmaz.

4-) Keremli Resul tarafından cennet ve ona gireceklerin, cehennem ve ona gireceklerin yok olmayacakları hakkında verilmiş haberler bilinmektedir.

5-) Selef ve Ehl-i Sünnet'in inanışına göre cennet ile cehennem bugün de var olan yaratıklar olup, daimidirler ve asla yok olmayacaklardır. Bunun dışındaki sözler, sonra ortaya çıkanlardan menkul olup reddedilmiştir.

6-) İman etmeyen kişilerden azabın giderilmeyeceği, hatta belki sürekli olarak cezalandırılacaklarını akıl da gerekli görür.

İşte bu "son" grup ve meşhur ekol sayılan görüşün en güçlü delilleri bunlardır. Fakat bu delillerle cehennemin yok olacağı görüşünde olanlar tatmin olmazlar. Belki, gelecek başlıkta konulacak maddeleriyle bunların delilleri birer birer çürütülmüştür.

III- Savunmalar

1-) Cehennemin ve ona gireceklerin ebediliği hakkında ashab onlara bağlı izleyicilerin (tenkitler) görüş birliği (icma) olduğunu iddia edenlerin, iddialarını ispat etmeleri gerekir. Çünkü delilsiz iddia dinlenilmez. Fakat biz bu kişilerden görüş birliğini ispat etmek için "cehennem ve ona girenler ebedidir." diyen bir tane sahabi göstermelerini istesek bunu gösterecek güçleri yoktur. Belki Ashab-ı Kiram arasında birçok kişi, cehennemin Allah-u Teala tarafından yok edileceğini söyler. Ve bağlılar (tabiler) da onlardan bu sözü rivayet eder. Cehennem'in sonsuzluğu hakkında ashab ve bağlananların (tabiun) görüş birliğini (icma) iddia etmeye yol vardır. Çünkü Ashab'ın bazısı bunu açıkça söylemişler ve başkaları da bunu inkar etmeksizin suskun kalmışlardır. Böyle bir halin bir çeşit görüş birliği (icma) olduğu herkesçe bilinmektedir.

2-) Yukarıda anılan ayetlerden anlaşılan şey, cehennemliklerin de Cehennem'de sonsuza dek kalacakları ve ondan çıkarılmayacaklarıdır. Hem de azablarının sürekli ve kalıcı olacağıdır. Bunda ise İslam Dünyası'nın meşhur kişileri arasında ihtilaf yoktur. Cehennem sürekli olarak durduğu müddetçe bu böyle olacaktır. İhtilaf ikinci konudadır. Bu da cehennem'in kendisinin ebedi ve sürekli olup olmadığıdır. Bunların birincisi (cehennemliklerin ateşte ebedi oluşu) ikinci (cehennem'in de ebedi olduğu, sonucu) gerektirmez. Şayet hapishane olarak duran bir yerden bir kimse çıkarılırsa, "hapishaneden çıkarıldı" denilir. Ama hapishanenin harab olması veya hapishanelik sıfatının ortadan kalkması sebebiyle kurtulanlara, hapishaneden çıkarıldılar denilmez.

3-) Gönüllerinde zerre kadar imanı olanların Cehennem'den çıkarılacağı, böyle olmayanların sonsuza dek kalacaklarını meşhur hadislerin izah ettiğinde ihtilaf yoktur. Cehennem sürekli olduğu müddetçe Allah'a ortak koşan (müşrikler) de orada sürekli olarak kalırlar. Fakat bu cehennem'in kendisinin devamı (sonucunu) gerektirmez. Azabtan, birgün ve bir saat önce kurtulmanın büyük faydası olsa, aracılığın (şefaatin) değeri pek yüce olur.

4-) İslam Dini'nde bilinen cehennem'in son bulmadıkça azabının ve oradakilerin de baki olduğudur. Fakat bu, cehennem'in kendisinin de sonuçsuz ve ebedi olmasını gerektirmez. Cehennemin ebediliği hakkında bir tane olsun delil var mıdır? Varsa izah edilsin!

5-) Cennet ile cehennemin (ikisini bir tutarak) yok olacaklarını söylemenin sonradan türedilerin sözlerinden olduğunda şüphe yoktur. Çünkü böyle sözler, ashab ve bağlılarından sadır olmamıştır. Anlaşılmazlık ise cennet ve cehennem'in yok olması konusundaki sözler, sonradan türedilerin sözleri değil, hatta sahabelerin sözleridir. Sonradan çıkmalar, kendi yanlarındaki deliller ortak olduğundan cennet ile cehennemi bir hükümde tuttukları halde, Ashab-ı Kiram bu ikisini ayırmıştır. Cehennem'in yok olması görüşünü sonradan çıkanlara nispet eden kimse, Ashabın Tabiunun ve öncülerin görüşlerinden bilgisiz ve habersiz kişidir. Türedi söz diye, Kur'an ve Sünnete, ashab ve bağlıların (tabiun) sözlerine aykırı olan sözlere denir. Böyle olmayan sözleri türedilere nispet etmek doğru değildir. Bununla beraber; hak söz, kim tarafından söylenirse kabul edilmelidir. Selefin şerefli Kur'an ve Sünnet'e uygun olan inanışları "Cennet ve cehennem iki mahluk, şüphesiz cehennem ehli oradan çıkmaz, azap onlardan hafifletilmez, ara verilmez ve onlar orada ebedidirler." kadar olup, cehennem'in yok olmayacağını bunun arasına sokuşturan, izleyenlerin (tabiun) rivayetlerinden habersiz kişidir.

6-) Cehennemin ebedi olacağı konusunda aklın pek etkisi yoktur. Çünkü bu, aklı ilgilendiren şeylerden değil, belki nakle, (Allah ve Resulünden gelen bir haberle bilinebilecek) giren konulardandır. Öyleyse Cehennemin ebediliğine aklen hükmedilebilmesi de şüphelidir.

IV- İbn ül-Kayyim Hazretlerinin Şahsi Fikirleri:

1-) Sürekli ve ebedi olmak konusunda cennet ile cehennem arasında belirgin bir fark var. Allah Teala Kur'an-ı Şerif'te Cennet'in devam ve sonsuzluğunu haber vermiştir. Onun hiç yok olmayacağı ve bitmeyeceği;

a- "la nefude leh" kelimesi: Bu kelime şu ayette geçmektedir:

"Adn cennetleri. Onlar için kapılar ardına dek açılmıştır." İçlerinde yaslanıp kurulacaklardır onlar. Orada birçok yemiş (ler), içecek(ler) isteyecekler. Yanlarında da gözlerini yalnız (eşlerine) dikmiş, yaşıtlar vardır. İşte hesab günü için size vadolunan gelen şey(ler) bunlardır. Şüphe yok ki bu, bizim bitip tükenmez rızkımızdır." (38:50-54)

b- "la inkataa leh" kelimesi: Bu kelime şu ayette geçmektedir:

"Ashab-ı yemin: onlar ne mutlu ashab-ı yemindir. Dikensiz kiraz meyveleri tıklım tıklım muz ağaç(lar)ı. Yayılmış gölge(ler) daima akan su(lar), (hiçbir zaman) kesilmeyen, yasak da edilmeyen birçok meyve(ler) arasında" (56:27-33)

c- "gayr-i meczuz" kelimesi: Bu kelime şu ayette geçmektedir:

"Mes'ud olanlara gelince: Onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği müstesna olmak üzere gökler ve yer durdukça onlar orada ebedi kalıcıdırlar. (Bu), bir lutf-u ihsandır ki (tükenip) kesilmesi yoktur." (11:108)

gibi (kesintisizlik bildiren) sıfatlar ile kesin olarak anlatmıştır. Fakat cehennem hakkında verilen haberler, oradakilerin "hulud"u çıkışlarının olmaması, azablarının sürekliliği gibi şeylerden ibarettir. Bu iki çeşit haberin farkını çoğu kimse bilse gerek.

2-) Cehennem'in sonu sonsuz ebedi olmadığına işte şu ayetler delil olur:

a. "Allah buyurur ki: Allah'ın diledikleri müstesna, içinde ebedi kalacağınız ateş karargahınızdır." (6:128)

Arab dili iktizasınca bu ayetin manası: Kafirler cehennemde ebedi kalacaklar, meğer ki Allah'ın meşiyyet ettiği (dilediği) zaman bundan müstesna, demektir.

b- "Şaki olanlara gelince: Onlar ateştedirler ki orada bir nefes alıp vermeleri vardır onların." " Gökler ve yer durdukça orada ebedi kalıcıdırlar. Rabbinin dilediği (müddet) başka. Çünki Rabbin ne dilerse hakkıyla onu yapandır." Mes'ud olanlara gelince: Onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği (müddet) müstesna olmak üzere gökler ve yer durdukça onlar orada ebedi kalıcıdırlar. (Bu), bir lutf-u ihsandır ki kesilmesi yoktur." (11/106-108)

Bu ayetlerde cennet ve cehennem hakkında kalıcılık Allah'ın dileğine bağlı olarak istisna edilmişse de cennet hakkındaki irade şartının süreklilik ve sonsuzluktan ibaret olacağı "kesilmesi olmayan bir güzel lütuf" cümlesi ile kesinlikle açığa kavuşturulmuştur. Ama cehennem hakkındaki dilek-irade şartına bağlı oluşun süreklilik ve sonsuzluktan ibaret olduğunu bildiren bir şey olmadığı gibi, üstelik "ne dilese onu yapandır" diyerek, burada anılmayan şeylerin yapılacağına işaret edilmiştir. Her halde cehennem'in kalıcılığı ve sürekliliğini işaret etmekten uzak olan, Allah'ın iradesine bağlı oluşla istisna edilmiştir. Bunun sonsuzluğa ters olduğu bilinmektedir.

"Şüphesiz ki cehennem bir pusudur. Azgınların dönüp dolaşıp girecekleri bir yerdir. Çok uzun devirler boyunca içinde kalacaklar." (78:21-23)

Bu ayette, cehennemin yaşı; ahkab (nice devirler) ile takdir edilmiştir. Takdir edilen şey ebedi olmaz.

c-) Cennet, Allah-u Teala'nın rahmet ve rızasının gereğidir. Cehennem ise gazab ve hoşnutsuzluğun gereğidir. Rahmetin gazaba baskın ve onu geçmiş olduğu biliniyor. Şayet bunların gereklerinin hükümleri denk olursa, rahmet gazabı geçmiş ve ona baskın değil, belki eşit olmaları gerekir.

d-) Şayet yaratılmışlar cehennem'de hiç sonu olmayan ve sınırsız olarak azab edilip kalacak olsalar, hakimlerin hakimi olan Allah Teala Hazretleri'nin böylesine azab içinde kalacak kullarını yaratmaktaki hikmeti ne olabilir? (Cennette bulunan insanlar, sonsuza kadar cehennemde yanıp durmakta olan kardeşleri, baba ve anaları, çocuk ve yakınları için yazıklansalar, üzülmeyecekler midir?)

e-) Buhari ve Müslim, Allah-u Teala'nın zerre kadar olsun hayırda bulunmamış kimseleri de bir zaman sonra cehennemden çıkaracağını, Ebu Said el-Hudri'den (r.a.) rivayet ederler. Hz. Enes de, hayatının bir devresinde bir defa olsun Allah Teala'yı anan kişilerin cehennemden kurtulacakları hakkında hadis-i şerif rivayet eder. Hayatının bir basamağında dahi olsun Allah Teala'yı anmamış bir insanın olabilmesine hiç ihtimal var mıdır?

f-) "Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde ebedi kalıcı olmak üzere cehennemdir. Allah ona gazab etmiştir, ona lanet etmiştir ve ona büyük azab hazırlamıştır." (4:93)

gibi bir ayet bulunurken mümini öldüren kişi cehennem'de sonsuza dek kalmaz derler. Ve kalıcılık haberini bir zaman sonra kurtulmaya zıt görmedikleri halde, başkalarının kurtuluşlarına kalıcılık kelimesini zıt görürler?

g-) "...Kim Allah'a ve resulüne isyan ederse şüphesiz onun için cehennem ateşi vardır, kendileri orada ebedi, daim kalıcılar olmak üzere." (72:23)

ayetinde bildirilen kalıcılık ve "Ebed"in, kullar tarafından olan tevbe ile son bulacağını caiz görürler. Öyleyse kalıcılık ve sonsuzluğun Allah Teala tarafından sebebin "af" nedeni ile son bulması niçin uygun olmasın? İmam Buhari: "Şayet kafirler Allah Teala'nın rahmetinden haberdar olsalardı, hiç de ümidi kesmezlerdi" manasındaki hadis-i şerif rivayet etmiştir.

h-) Farz edelim Hakk Subhanehu ve Teala, Kur'an-ı Şerif'te "azab sonsuzdur, asla kesilmez, cehennemin yok olması ve son bulması gerçekleşmez" diye haber vermiş olsaydı, bu haber "vaid (tehdit)" cümlesinden olurdu. Halbuki "vaid"ten (tehdit) caymak lütuf sayılır. Tehditlerden vazgeçenler övülürler. Şimdi kullarda olgunluk olan bu hal lütuf sahiplerinin en lütufkarı ve merhametlilerin en merhametlisi olan Allah Teala hakkında da övülmüş bir sıfat olamaz mı? Ebu Ya'la el-Mavsili "Allah Teala va'dinde durup-durmamakta serbesttir." anlamında hadis nakleder. Va'd, Allah tarafından kullara verilmiş bir haktır. Vaid ise sadece Allah Teala'nın kendi hakkıdır.

Allah'ın kulların hakkına vefasızlık göstermesi diye bir şey söz, konusu değildir. Ama kendi hakkından vazgeçse, buna ne engel olabilir? Halbuki Allah Teala'nın Kur'an'daki vaidlerinin bütününün (Muhakkak ki Rabbin ne dilerse onu yapandır) ile bağlandığı, ashab-ı kiramdan rivayet edilmiştir. Ali b. Ebu Talha tefsirinde, İbn Abbas Hazretleri'nden: "Allah Teala'nın kulları hakkında cennet ve cehennem ile hükm etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur" diye nakleder. Hz. Ali (r.a.) cennet ile cehennemliklerin hallerini tarif ettikten sonra" (bundan sonra Allah dilediğini yapar)" demiştir. Şayet benden "bu mesele hakkında kendi fikrin nedir?" diye sorsalar, Hz. Ali'nin sözüne uyarak, "Muhakkak ki Rabbin dilediğini yapandır." diye cevap veririm.

"Hadi'l-Ervah"dan alıntıladığımız şeyler burada tamam oldu. Arap dilini bilenler için kitabın, aslına müracaat etmek gerekir. İstifade edeceklerinden şüphem yoktur. Bizim burada naklettiğimiz cümleleri bazı Akaid kitapları da kısaltarak geçmişlerdir.

Sonuç

Burada İbn ül-Kayyim'den seçilmiş sözler, inkarı kabil olmayacak derecede bir hakikat midir? Bunlar hiç reddiye yazılmaksızın kalmış mıdır?

Peygamberlerden başka insanların korunmuşluğuna (masumiyetle) inanmadığımız için bahsi geçen sorunun önceki şıkkına gerekli cevabı vermeye gücümüz yetmez. Her alimin yanlışı ve her müçtehidin hatası olması mümkündür. "Medreselerimizde itikad okutula gelmiş kitaplar hakikatin ta kendisidir" diye tanıklık etmek mümkün değilse, İbn ül-Kayyim'in kitabı hakkında da bu tür bir tanıklık mümkün olmaz.

Reddiye konusuna gelince: Reddedilmemiş görüş ve kötülenmemiş alim, dünyada bulunmadığına göre, İbn ül-Kayyim'in sözlerine de reddiyelerin olması tabiidir. Ebu Hanife Hazretlerini kötüleyip mezhebini de reddederek yazılmış kitapların ciltleri yüzleri geçmiştir. İbn ül-Kayyim'e de reddiye yazılmış. Fakat çağdaşı ve ilim konusunda dengi olmayan, belki pek çok basamak aşağı mertebede olan İbn Hacer ul-Mekki tarafından yazılmıştır. İbn ül-Kayyim'in sözlerini burada yazmaktan maksadımız, muhalefet edilmesi mümkün olmayan bir hakikati ilan etmek değil, belki faziletli, saygıdeğer Musa Efendi tarafından söylenen fikrin sonradan ortaya çıkmış yeni bir şey olmadığını göstermektir. İşte bu meselenin nice yüzyıllardan beridir öğrencilere okutulmakta olan "Ef'al-i ibad ve sıfat" (kul davranışları ve statü), "teklif ma la yutak" (kula gücünün yetmeyeceğini teklif) meselelerinden farkı var mıdır? Varsa hangi noktadır? Bazı yazarlar, İmam Tahavi'den: "Cehennem hakkında müslümanlar arasında iki görüş vardır: Biri, "Allah, cehennemlikleri tamamen kurtarıp bitirdikten sonra cehennemi yok eder" der. İkincisi de, "hiç son bulmaksızın azab edilip dururlar" diye iddia eder. İşte bu iki görüşten farklı olan sözler makul değildir." diye nakleder.

Musa Efendi'nin makalesi sırf dini ve inanışla ilgili olsaydı, biz buna kesinlikle "Şura" da yer vermezdik. Ve İslami eserler ile yakınlığı olmayan biçarelerin şaşırmalarına neden olmazdık. Fakat bugünkü gibi sadece inanışla ilgili kabul edilen meselenin bugün veya yarın toplumsal meseleler grubuna girmesi ve bütün İslam Dünyasını meşgul etmesi muhtemeldir. Bunu her toplumdan önce Rusya müslümanları bilir. Ve bataklığa girip batmadan yollarını hazırlamaları gereklidir. Bundan 15 yıl önce: "Rusça okumak şeriata aykırıdır" diye iddia edip de sonra kendi çocukları "Kolej" ve "Ortaokullar"a veren Hazretler kabilinden, bugün İlahi Rahmet hakkında konuşanların aleyhinde olanlar için 10-20 yıl sonra başa geçip bunun davasını gütmek gerekmesin! İşte bunun için, bunu ortaya atan kişi tarafından hata var mıdır, yok mudur? Bu ise henüz ortaya çıkmamıştır. Hatalı olduğunu gerekli derecede anlamadıkları halde hakk'ı ürkütmeye çalışanların kim olduğunu herkes anlasa gerek. Halkı korkutup sonra da onlara sığınmaktan dolayı hiçbir zaman hayırlı sonuç çıkmaz. Bu güne kadar gelip geçmiş alimlerin, halk tarafından gördükleri eziyetler yalnız bir tek noktada olup, bu da onların işitmedikleri sözleri söylemeleridir. Tarih kitaplarıyla yakınlığı olanlar, konuyu açık şekilde bilirler. Hatta onlar Peygamberlere de"..Biz bunu önceki atalarımızdan duymadık." (Mu'minun,24) diye karşı durmuşlardır. İşte, bugünlerde kendilerini "alim" diye hesap etmekte olanlara hitaben: "Ebu Hanife'nin yanlış sözleri varmış!" denilecek olsa, muhataplar da bir ağızdan "Haşa olamaz!" diye bağıracaklardır. Halbuki Ebu Hanife, kendi çağında halk arasında karışıklık çıkarmakla itham edilmiştir. Hatta en yakın dostu İmam Malik, halkın hücumundan korkarak olsa gerek, "Ebu Hanife, bu gibi sözleri söyledikçe müslümanlar üstüne kılıç çekip çıksa daha güzel olurdu." demiştir. Fakat Ademoğlu yüz canını feda eder, dünyanın bin türlü güçlüğüne tahammül eder, ama kendisinin bir fikrini olsun halkın hatırı için feda etmez. Peygamberler, alimler, sufi ve zahidlerin tutukları yol budur.

"Hadi'l-Ervah"ın sözleri hakkında sorumluluğun İbn ül-Kayyim'in üzerine olduğunu söylemeye hacet yok.

İşte söyleneceklere verilecek cevabım ve arz edilecek sözlerim şimdilik bu kadardır. Kabul edip etmemek de kendi tercihinizdir.

"Size selam (olsun). Biz cahilleri aramayız." (28:55)

Rızaeddin b. Fahreddin

Notlar:

1 İbn ül-Alusi: "Bu mezhebe yalnız İbn-i Arabi mensup değildir. Zahiriyye'den bir cemaat ta bu görüştedir."der.(Celal ul-Ayneyn, beyt, 265)

2 Cehm b. Safvan Cebriyye'den bir kimse olup kendi mezhebini "Tirmiz"de yaydı. Emevilerin son zamanlarında Salim Ahvaz il-Marani tarafından "Merv" şehrinde katledildi. Bundan fazla tercemesini bilmiyoruz.

3 İbn-i Kayyim'in ibaresinin zıddına olarak bu mezhebi İbn-i Hazm da nakleder. (el-Fasl,c.4., beyt, 83)

4 Ebu'l-Huzeyl Muhammed b. Huzeyl el-Abdi, 226 tarihinde "Sermanray" şehrinde vefat etti. Münazarada kuvvetli olmakla meşhurdu.

5 Müsned ve tefsir telif eden muhaddislerden olup 249 tarihinde vefat etti.

6 Cennet hakkında böyle ayetler varsa da cehennem hakkında bu yollu ayete Kur'an-ı Şerif'te rastlayamadım.

7 Bu ihtimale varmak birbirine muhalif olan delilleri bir araya toplamak içindir.

8 Şöhretinden dolayı olsa gerek, İbn ül-Kayyim hazretleri bu mezhebi müstakil olarak zikretmemiştir.

9 Bu delili kullananlardan biri İbn Hazm olsa gerek. Der ki: "Ümmetin bütün fırkaları-Cehm b. Safvan ve Ebu Huzeyl el-Allaf ve Rafızilerden bir topluluk müstesna-cennetin ve nimetlerinin; cehennemin ve azamının fena bulmayacağı üzerinde ittifak etti." (el-Fasl, c.4, beyt, 83)

10 "Cennet ve nar iki mahluk olup, şüphesiz cehennem ehli oradan, azab olanlardan azaltılmaz, onlardan aralanmaz ve elbette onlar ebedidirler."

11 Hulud kelimesi beka, sermedilik manalarına gelir (ebedi, nihayetsiz)

12 "İbn Zeyd der ki Allah-u Teala, bize cennetlikler için dilediğini "Bitmez tükenmez bir bağış" diyerek haber verirken, ateştekiler için dilediğine dair asla bir haber vermedi."

13 Ahmed b. Ali el-Müsenna Ebu Ya'la el-Mevsuli, el-Müsned ül-Kebir yazarı olup 307 tarihinde vefat etmiştir. Devvani'nin Akaid-i Adudiyye'ye yaptığı açıklamasının basılı nüshalarında bu kimse yanlışlıkla "Ebu Ali" şeklinde basılmıştır. "Allah'ın üzerine ibadet için ödül, günah için cezada bulunmak vacip değildir." açıklamasına müracaat edilebilir. Burada vaidden dönme meselesine de değinilmiştir.

14 Bu kimse Ali b. Ebi Talha Salim ul-Haşimi isimli alim olsa gerek. 143'de vefat etmiştir.

15 İbn-u Hacer ul-Mekki'nin reddiyeleri de reddedilmiştir.


Önceki_______İçindekiler